İnglizcede "Corner office" denir, yani 'köşe ofis'; dört duvarının ikisi cam olan, bol ışık alan, kocaman ve önemli bir kişinin odası. Önemli birinin odasıydı orası kesin. Ama bu statüden beklenen, ya da televizyonda gözüken örneklerinden beklenin üstünde çok daha zevkli bir döşemeye sahipti. Camların birleştiği köşede; odaya göre çapraz duran kocaman, basit, klasik ama olabilecek en üstün kalitede maun bir masa vardı. Masanın arkasında deri büyük bir patron sandalyesi, önünde iki ufak ama konforlu sandalye, duvara dayalı oldukça konforlu gözüken kanepe ve kanepenin yanında bar olduğunu tahmin etmesi zor olmayan bir dolap vardı. Kanepe veya cam olmayan duvarda ise neredeyse bütün duvarı kaplayan bir resim vardı. Fakat resimi anlatmak zor, görmeniz gerek.
Masanın üzerinde ne bir bilgisayar vardı, ne bir telefon. Bomboş, ferah bir masaydı. Masanın üzerinin boş olmasından burada oturan kişinin az çalıştığı hükmüne varmayın. Çalışırdı. Hem de çok. Ama artık eşyaların yardımına ihtiyaç duyma safhasını geçmişti.
Oda şu anda boş değildi. Odanın sahibi adam ve misafiri kadın uzunca süredir odadaydılar. Konuşuyorlardı.
Beyefendi önce oturuyordu. Sonra kalktı. Önce biraz resmin önünde durdu. Sonra bardan kendisine bir içecek koydu. Kanepeye oturarak içti. Sonra kanepeye uzandı. Gene ayaklandı ve en sonunda kadının karşısına oturdu.
Kadın bütün bu süreç esnasında misafir koltuğunda oturuyordu.
Adam yapılı ve uzun boyluydu. Siyaha çok yakın lacivert bir takım elbise giyiyordu. Takım elbisesi üzerine öyle güzel oturmuştu ki, ne pozisyonda durursa dursun bir fotoğraf çekiminde gibiydi. Takım elbisenin fiyatı büyük ihtimalle 5 haneliydi.
Adamın yüzü keskin, köşeli idi. Temiz sakal tıraşı olmuştu. Sarışındı.
Adamın sesi yüksek ve kendinden emindi. Hızlı ve kısa aralıklarla konuşuyordu. Arada düşünmek için susuyordu. Genelde soru soruyordu.
Kadın, etek ceketten oluşan döpyes bir takım giyiyordu. Takımı bej rengi ve çok kaliteliydi. Beyaz bir gömleği vardı. Gömleğinin göğsüne bir logo işlenmişti ama beyaz üzerine beyazla işlendiği için ne olduğu tam anlaşılmıyordu. Kadın çorap giymemişti, giydiyse bile dokunmadan bunu kimsenin fark etmek mümkün değildi. Siyah, ince ve uzun topuklu, rugan, sivri burunlu bir ayakkabı giymişti.
Kadının saçları koyu kahverengi, teni buğday rengiydi. Çok düzgün bir fiziği, küçük hatlara sahip bir yüzü vardı.
Kadının sakin bir ses tonu vardı. Kısık ama netçe duyulabilir bir seste konuşuyordu. Hızlı cevap vermiyor, düşüncelerini net ifade ediyordu.
Konuşuyorlardı.